Nevzat KELLELİ

Balkanlarda yeni sesler, yeni düşünceler hakim.

15.asırdan itibaren Balkanlara yerleştirilen ve halen atalarının ruhunu yalnız bırakmayarak oradaki varlıklarını devam ettiren Türkler konumuz.

Türkiye’den balkanlara gidipte Türkçe konuşmakta zorluk çeken yoktur.

Balkan ülkelerinde Türkü sevende var sevmeyen de ancak Türkçe konuşarak anlaşabileceğiniz çok insan Balkanlarda yaşamaktadır.

Türkiye ,herkesinde evinde ne konuştuğuna değil resmi dilin ne olduğuna ve neyin nerede konuşulması gerektiğine açılım yapıyor.

Bu dilde açılım, tarihimiz,kültürümüz ve bizden önceki Atalarımızın yaşadığı konuşma dili ile ilgili bir açılım değil. Osmanlı ve Türkiye üzerinde yaşayan onlarca millet , varlığını Osmanlıca ve Türkçe konuşarak sürdürmüştür. Şimdi Türkçe’nin yanında dil olarak seçmeli Kürtçe dersi sunulmuştur. Yarın diğerleri de bende seçmeli dil istiyorum derse , onlara ne nasıl anlatılacaktır.

Dünyanın her yerinde İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca öğretiliyor. Evrensel ve ticari dil oldukları için tercih ediliyor. Kürtçe de kurslarda yerini aldı.

Özel öğretim kurumları Kürtçe öğrenmek isteyenlere Kürtçe öğretiyor ancak, öğrenecek müşteri bulmakta zorlanıyorlar. Bu da uluslar arası bir dil olmamasından kaynaklanıyor.

Türk Kültür Tarihinde yazı dil ve edebiyat çok önemli. 1975 yılında Bursa da Uludağ Üniversitesi’nde okurken, araştırma ödevi aldık ve Osmanlıca ağırlıklı olan yazıları maalesef seçmeli İngilizce öğrendiğimiz için Osmanlıca’ya bizden daha yakın  Sırp bir öğrenci arkadaşım ile Koza Han ve benzeri çarşılarda, ibadet yeri ve türbelerde, Sultan Murat Camisinde bulunan yazıları okuyup,notlar almaya gittiğimi hatırlarım. Halen neden Osmanlıca dilinin seçmeli dil dahi olsa okullarda ve üniversitelerde öğretilmeyişinin üzüntüsü içindeyim. Sırp öğrencinin okuduğu Osmanlıcayı maalesef bizler okuyamadık.

Şimdi de seçmeli ders adı altında kültür ve tarihimize aydınlık getirecek diller yerine tercih edileni anlamakta güçlük çekiyorum.

Merak edenler, Türk Kültürü dil ve edebiyatını araştırırlarsa gerçek ortaya çıkar. Biraz katkı sağlaması bakımından Türk dili ile ilgili naçizane görüşlerim şöyle

Alfabe:
Tarih boyunca Türkler “Göktürk”, “Uygur”, “Arap”, “Latin” ve “Kiril” alfabelerini kullanmışlardır. Türklerin kullandığı ilk alfabe Türk yaşam biçiminin ve kültürünün etkisi ile oluşturulmuş olan Göktürk alfabesidir. Kiril harfleri ise, Türkiye Cumhuriyeti dışındaki Türk boyları tarafından kullanılmıştır.
Orhun ve Yenisey Anıtları ve Yazıları:
Göktürkler döneminde, Göktürk alfabesi kullanılarak Orhun-Yenisey Yazıtları veya Orhun Abideleri olarak adlandırılan Türkçenin ilk yazılı örnekleri verilmiştir.

Türkçenin günümüze ulaşan ilk yazılı örnekleri olan Orhun Abidelerinin dil tarihi bakımından önemi çok büyüktür. Ayrıca, taşlara yazılan metinlerin içeriği Türk devlet yönetimi ve Türk kültürü ile ilgili de önemli bilgiler içermektedir. Bu yazıtlar içerisinde hem içerik bakımından hem de hacim bakımından en önemlileri “Kül Tigin”, “Bilge Kağan” ve “Tonyukuk” Yazıtlarıdır.

Sözlü Edebiyat:
İslamiyet öncesi Türk kültüründe, sözlü edebiyat ürünlerinin önemli bir yeri vardır. Bu dönemde sözlü kültür ürünlerinden “Sav”, “Sagu” ve “Koşuk”lar dikkati çekmektedir. Atasözü karşılığı olarak kullanılan “Savlar”ın ilk örneklerine Orhun Abidelerinde, Divanü Lügati’t-Türk’te ve Kutadgu Bilig’te rastlanmaktadır.

“Sagu” ve “Yuğ” terimleri ölü gömme törenlerinde okunan ağıtlar için kullanılmaktadır. “Koşuk”lar ise, “Şölen” adı verilen, kutlama ve av törenlerinde okunan ezgili şiirlerdir.

Bu döneme ait sözlü kültür ürünleri içerisinde “Oğuz Kağan Destanı”, “Göç” ve “Türeyiş Efsaneleri” ile “Alper Tunga Destanı”; Türk destancılık geleneğinin ilk örnekleri ve Türk kültür hayatına dair veriler içermesi bakımından önemlidir. Ancak bunların daha sonraki dönemlerde yazı geçirildiği hatırlanmalıdır.

İslamî Dönemde Yazılan İlk Eserler:
Türklerin İslamiyet’i kabulü ile birlikte, Türk dilinde ve kültür hayatında önemli değişiklikler olmuştur. Türkler, eski kültürel yaşam biçimlerini İslamiyet’le birleştirmişler, hatta İslamî dönem Türk edebiyatının ilk örnekleri olarak kabul edilen “Divanü Lügati’t-Türk”, “Kutadgu Bilig” ve “Atabetü’l-Hakayık”ta “Din Türkçesi” olarak adlandırılan Türkçe bir dinî terminoloji gelişmiştir.

Divanü Lügati’t-Türk:

Kaşgarlı Mahmut tarafından Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazılmış olan bu eser, bir sözlük niteliğindedir. Ancak, klasik bir sözlük olmanın ötesinde; Türk dili, tarihi, edebiyatı, kültür ve sanatı hakkında zengin ve önemli bilgiler içermesi bakımından oldukça önemli bir eserdir.

Kutadgu Bilig:

Eser, Yusuf Has Hacib tarafından yazılmıştır. Türk devlet anlayışı ve yönetimi, devlet ve halk ilişkisi ile ilgili önemli bilgiler içermektedir.

Atabetü’l-Hakayık:

Yüknekli Edip Ahmet tarafından yazılmıştır. İnsanın ahlâki gelişimi ve iyi insan olmanın özellikleri üzerine yazılmış bir kitaptır.

Selçuklu Dönemi Türk Edebiyatı:
Selçuklu döneminde önemli edebî şahsiyetler yetişmiştir.

Yunus Emre:

Şiirlerini Türkçe yazan Yunus Emre, Türk tasavvuf edebiyatının en önemli isimlerinden biridir.

Hacı Bektaş-ı Velî:

Bektaşilik tarikatının kurucusu olarak kabul edilen Hacı Bektaş-ı Velî, büyük bir şair ve mutasavvıftır.

Mevlânâ:

“Mesnevî” adlı eseri ile Türk edebiyatının en güzel örneklerinden birini vermiş olan

Mevlânâ, eserlerini Farsça yazmıştır.

Türk edebiyatı içerisinde sözlü edebiyat ürünleri önemli bir yer tutmaktadır. Bu ürünler hakkında bazı genel bilgiler vermek yerinde olacaktır.

Türk Destanları:
Destan; “Bir millet veya toplumun hayatında derin bir iz bırakmış olaylardan kaynaklanıp; çoğunlukla manzum, bazen de manzum-mensur karışık; birden fazla olayın aktarımına izin veren genişlikte; usta bir anlatıcı tarafından veyahut da ustalardan öğrendiğini aktaran bir çırak tarafından, bir dinleyici kitlesi önünde bir müzik aleti eşliğinde ya da bir melodiyle anlatılan; sözlü olarak anlatılanlarından bazıları yazıya geçirilmiş; bir milleti veya toplumu sonuçları bakımından ilgilendiren bir kahramanlık konusuna sahip; dinlendiğinde veya okunduğunda milli değerleri, şahsî değerlerin üstünde tutmayı benimseten sözlü veya yazılı edebi yaratmadır.”

Türk destanları, Türk boylarında “Ozan”, “Baskı”, “Bahşı”, “Jırav”, “Akın”, “Olonhohut”, “Kayçı”, “Sasan”, “Çaçan”, “Destancı”, “Koşakçi” ve “Âşık” adı verilen destan anlatıcıları tarafından yaratılan ve aktarılan ürünlerdir.

“Oğuz Kağan”, “Köroğlu”, “Dede Korkut Kitabı içindeki anlatmalar”, “Manas” ve “Alpamış” destanı Türk destancılık geleneğinin en önemli örnekleridir.

Âşık Edebiyatı:
Türk destancılık geleneğinin temsilcisi olan “Ozan”lar, yerleşik hayata geçilmesi ve toplumsal yaşamda meydana gelen değişmelerin ve İslamiyet’in etkisi ile yerini “Âşık”lara bırakmış, XVI. yüzyıldan itibaren cönk ve mecmualar aracılığıyla takip edebildiğimiz Türk âşıklık geleneği teşekkül etmiştir. Günümüzde Türkiye, Azerbaycan ve İran’ın kuzeyinde canlı olarak yaşamaya devam eden âşıklık geleneği, bağımsız veya özerk Türk cumhuriyetlerindeki destancılık geleneği ile bir bütünlük oluşturmaktadır.

Halk Hikâyeleri:
“Âşık” adı verilen şair-anlatıcılar tarafından saz eşliğinde icra edilen, aşk veya aşk- kahramanlık konulu manzum ve mensur karışık anlatmalara halk hikâyesi adı verilir.
Türk Halk Edebiyatında; “Âşık Garip ile Şahsenem”, “Kerem ile Aslı”, “Tahir ile Zühre”, “Ferhat ile Şirin”, “Arzu ile Kamber” vb. gibi halk hikâyeleri vardır.